1980 senesinin sonbaharında ayrılmıştım sokaklarında oynadığım, çeşmelerinden kana kana su içtiğim, yokuşlarında tornetle kaydığım, bağında bahçesinde koşturduğum Niğde’den…O vakitler eski Niğde bir parça olsun ayakta, evli evinde, köylü köyündeydi. Şehrin kadim mimarisi bozulmamış, tarla tapan imara girmemişti. Herkes kendi yağında kavrulur; zengin gösterişten uzak bir hayat, fakir ise kaderine razı şekilde tevekkül içinde yaşardı. Henüz miras kavgaları, ele güne hava atma sevdaları ve gösteriş merakları başlamamış, Defçi Ali Osman’ın defi, Osman Kabaksızın zilleri, Saathanenin çanı, Selim’in büfesindeki kahkahalar ve sokaklarda nal sesleri susmamıştı.
Seksenlerin ortalarında kadim yapıdaki düzen değişirken Niğdeliler de büyük şehirlere göç etme telaşına düştüler. Memleketlerini sadece askerlik yoklamalarında veya ata dede evini, bağını-bahçesini satarken hatırladılar. Kent hafızasına dair unsurlar o yıllarda bir bir yok olmaya başlarken estetikten yoksun beton binalar da şehri sarıyor, yeşil alanlar ile mezarlıklar, kıyısından köşesinden kemiriliyor, kent merkezindeki zarif taş binalar bir gecede yerle yeksan edilip arsalarına ucube binalar dikiliyordu. Bu arada belli başlı sokaklardaki taş çeşmelerin suları kesildiğinden kuşlar içmeye su, konmaya dal bulamadıklarından şehre uğramaz olmuşlardı. Şehir günden güne ruhunu yitirip mahzunlaşıyor, içine kapanıyordu.
Şimdi o eski Niğde, nostaljik fotoğraf karelerinde bir gözyaşı olarak düşüyor masama. Şehrimin ruhu gözümün önünde can çekişirken kalbimdeki ümidi diri tutmanın çarelerini arıyorum. Gurbetin sılayı çağıran bir akşamında dönüp kendime söz veriyorum. Hiçbir maddi beklenti içine girmeden gidip sahada olacağım ve cansiperane bir şekilde Niğde için çalışacağım. İşte bu duygular beni tekrar yeni başlangıçlar yapmaya itti. Arkadaşlarımın emeklilik planları yaptığı dönemde yeni başlangıçlar için yola revan oldum.
Tarihi ve kültürel manada da bu hızla yok oluşun ve hoyratça tüketimin devam ettiği şehrime; kırk sene sonra Kültür ve Turizm Müdürü olarak geri döndüğümde tabii ki çocukluğumun Niğde'si çoktan yok olmuştu. Bunca yıl zarfında sık sık gelip gittiğim için Niğde’nin değişimine adapte olmakta zorlanmadım. Şehrin göz bebeği tarihi eserler öyle veya böyle yine de ayaktaydı ya da izlerine rastlamak mümkündü. İlçe, belde ve köylerde ise bildiğimiz tarihi ve turistik mekanların dışında hâlâ keşfedilmeyi bekleyen bir dolu tarihi eser, doğal sit, yeraltı ve yer üstü zenginliği vardı. Ancak Niğde, bunca yıldır turizm pastasından yeterli miktarda pay alamamış, ulusal çapta tanıtılamamış, çevre illerin gölgesinde kalmıştı.
İşte bu ahvâl içinde meselemizi birer hatıra ve geçmiş zaman kalıntısı olmaktan çıkarıp şimdiki zamana taşıyorum. Evet; Niğdemizin derin bir mazisi ve geçmişe dayanan köklü ve de zengin bir kültürü var. Bizimse tek derdimiz ve çabamız gücümüz yettiğince bu zengin kültürel değerleri, arkeolojik ve tarihi unsurları her yönden araştırıp hemşehrilerimizin istifadesine sunmaktır.
Hz.Mevlana: “ Git kendine dert ara, dert bul, dertlerden dert seç kendine”diyerek insanı dert sahibi olmaya davet eder. Yunus Emre ise “Ben dert ile ah ederim, derdim bana derman imiş” diyerek derdin içinde çarenin gizli olduğunu söyler.
Ben de Niğdeyi dert edindim kendime… Kalbimin sahralarında deli taylar misali koşan bir aşkta hep Niğde'nin silinmez imzası durmaktadır. Niğde varlık kitabımın önsözü, gönül kitabemin tuğrasıdır. Bu vesileyle; yeni görevim doğrultusunda, şehri dert edinen bir düsturla; bu kadim ve zengin şehrin kronik sorunlarını, şehrin önceliklerini şehrin dinamiklerini bilen arkadaşlarla gece gündüz istişare edeceğimi bildiriyorum.
Başta Valiliğimiz, Milletvekillerimiz, Belediyemiz, İl Özel idaremiz olmak üzere diğer kamu kurum ve kuruluşları ile toplumun sesi ve hissiyatı olan sivil toplum örgütleri ile el ele vererek çalışacağız. Niğde’de bulunan sayısal olarak zengin yapıdaki STK’ların bu çalışmalarda proje geliştirmeleri, pratikte çözülecek sorunlarda vazife almalarını sağlayacağız. Bu minvalde Niğde’nin tarihini, kültürünü ve arkeolojisini oluşturan, geçmişte yine bu topraklarda yaşayanlar ve bu toprağı yurt bilenler olduğunu hiç unutmayacağız. Niğde’nin kadim ve zengin yapıdaki tarihine, kültürüne ve arkeolojisine ise yine bu topraklarda yaşayanlar, yani bizler sahip çıkacağız. Atalarım dedelerim bu memlekete hizmet etmişler. Benim de bu topraklara vefa borcum var. Allah, bu yolda yürüyenleri ve de bizleri utandırtmasın.
Niğde İl Kültür ve Turizm Müdürü Alper Lütfi GÖNCÜ